Bir gece Nasreddin Hoca'nın canı çok sıkılır. O da biraz dolaşmak için dışarı çıkar. Ama o zamanlar geceleri dolaşmak yasakmış. Bekçi Nasreddin Hoca'yı görünce yanına gider.
- Hey, Hoca Efendi! Geceleri dolaşmanın yasak olduğunu bilmiyor musun? Söyle bakalım burada ne arıyorsun? diye sorar. Nasreddin Hoca hemen bir cevap bulur.
-Şeyy. Uykum kaçtı da onu arıyorum!
Parayı Veren Düdüğü çalar
Bir gün Nasrettin Hoca pazara giderken çocuklar etrafını almışlar. Hepsi birer
düdük ısmarlamış, ama para veren olmamış.
Hoca çocukların tümüne olumlu cevap vermiş:
- Peki, olur...
Çocuklardan yalnız biri, Hoca'ya şunları söylemiş:
- Şu parayla bana bir düdük getirir misin ?
Hoca akşama doğru pazardan dönmüş. Yolunu bekleyen çocuklar hemen
Hoca'nın etrafını sararak düdüklerini istemişler.
Nasrettin Hoca, cebinden bir düdük çıkarıp kendisine para veren çocuğa uzatmış.
Ötekileri bağırmaya başlamışlar:
- Ya bizim düdükler nerede?
Hoca'nın cevabı kısa ve anlamlı olmuş:
- Parayı veren düdüğü çalar.
Çömlek Hesabı
Ramazan günlerini hesaplamak için bir çömleğin içine her gün bir taş atar,
Hoca. Bir avuç taş doldurur çömleğin içine Hoca'nın yaramaz oğlu, muziplik
olsun diye.
Bir zaman sonra arkadaşları: "Bugün Ramazan'ın kaçı acaba? diye sorarlar Hoca'ya. Hoca'da: "Şimdi eve gider
öğrenirim. Biraz sabredin." der ve evinin yolunu tutar.
Çömleği boşaltır; bir sayar, iki sayar... Taşların yüz yirmi beş tane olduğunu
görür. Şaşkın bir halde döner arkadaşlarının yanına Hoca. "Arkadaşlar,
bugün, Ramazan'ın kırk beşi" der.
Hoca'nın bu cevabına gülüşürler arkadaşları. Aralarından biri:
"Aman Hocam, bir ay otuz gündür. Hiç Ramazan'ın kırk beşi olur mu?"
diye itiraz eder.
Hoca, biraz şaşkınlık biraz da kızgın bir ifadeyle: "Ben yine insaflı
davrandım. Benim çömlek hesabına bakacak olursak; bugün Ramazan'ın yüz yirmi
beşi!"der.